10 Aralık 2023 Pazar

ÇORUM: 43 YILDIR ADALETLE BULUŞAMAYAN HAKİKAT

ÇORUM: 43 YILDIR ADALETLE BULUŞAMAYAN HAKİKAT 

Temmuz 1993 tarihli bir video dün medyada çokça dolaştı. Videoda Yaşar Kemal’in Sivas Katliamına ilişkin sözleri yer alıyordu.

 “40 yıldır başladı bu yakma… bu hikâye 40 yıl önce başlar ve bu birikimin sonucudur.”

Bu sözlerin işaret ettiği iki nokta var aslında; katliam bir devlet politikasıdır, faşizmle yönetilen ülkelerde halklar katliamlarla hizaya sokulmaya çalışılır. Bu gerçeğin Türkiye gerçeği olduğunu görmek için, her katliamın yıldönümünde onun öncesini ve sonrasını da konuşmak zorunda kalışımıza bakmak yeterlidir. Bakarken göreceğimiz bir başka yanı daha var; Hesaplaşılmayan her katliam bir sonrakinin zeminidir aynı zamanda.

Türkiye’de cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana onlarca katliam yaşandı. Bu katliamlar - istisnalar dışında- ya etnik ya da dini/inançsal bir gerekçe öne sürülerek yapıldı. Dinin ve ulusal kimliğin böyle elverişli bir malzeme biçiminde kullanılmasının temelinde devletin ideolojik olarak Türk- Sünni kimliğine sahip olması vardır. Faşizme karşı mücadelenin yükseldiği, halkın örgütlü bir güç haline geldiği dönemler katliamların peşpeşe yaşandığı dönemlerdir. Tüm bunların toplamında Aleviler, Kürtler, devrimciler, muhalifler katliamlara uğramıştır.

 ÇORUM KATLİAMI VE HALK DİRENİŞİ

Çorum Katliamı da bunlardan biridir. 1980 yılının Mayıs ayında başlayan sürecin doruk noktası 4 Temmuzdur. Katliamın yaşandığı o günler, 12 Eylül askeri faşist cuntasının hemen öncesidir yani… İktidarda MHP-MSP destekli, Demirel azınlık hükümeti vardır. TBMM’de yaşanan ve krize dönüşerek tıkanan anlaşmazlıklar nedeniyle Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir araya gelinemediği günlerdir. Türkiye’nin dört yanında halk sokaklarda, işçiler emekçiler grevde, öğrenciler boykottadır. Hak alma mücadelesinin kitlesel olarak verildiği bir dönem yaşanmaktadır.

Çorum katliamı 1 Mayıs 1977 katliamı ile başlayan sürecin devamıdır. Faşizme karşı mücadele eden, örgütlenen, devrimi kurtuluş olarak gören halkı hedef almıştır. Çorum’a kadar gelinen zaman aralığında Beyazıt (16 Mart 1978), Maraş (19- 26 Aralık 1978) gibi büyük katliamlar ve onlarca provokasyon, silahlı saldırı, linç girişimi yaşanmıştır.

Fakat Çorum katliamını kendinden önceki (Maraş) ve sonraki (Sivas, Gazi gibi) katliamlardan ayıran bir fark vardır. Katliama, direniş komitelerinde örgütlenen halkın hayata geçirdiği silahlı direnişle cevap verilmiştir. Çorum katliamı, bu nedenle iktidarlar tarafından, faşizme karşı mücadelede örnek olması yanıyla yok sayılmaya, duyurulmamaya, öğretilmemeye çalışılır. Katliama ısrarla ‘olay’ denmesi de bu amacın güdüldüğünün göstergelerindendir. Öyle ki, Google arama motoruna “Çorum Katliamı” yazılarak bir arama yapıldığında, ilk olarak “Çorum Olayları” başlığı çıkıyor.

Olay değildir; katliam ve çok daha önemli olarak direniştir.

 ÇORUM’DA NE OLDU?

Çorum’da katliama giden süreç, yılın başından itibaren adım adım planlanıp hayata geçirilmiştir. Planın asıl sahibi emperyalist ABD’dir. O günlerde Alevi- Sünni inançlarından halkın bir arada yaşadığı şehre gelen bir Amerikan ajanı buradaki faşist devlet güçleriyle görüşerek katliamın planını bizzat hazırlar. Kıbrıs’ta da görev yapmış ve Ecevit Hükümetinin ‘tanıdığı’ bir ajan olduğu daha sonra ortaya çıkan bu kişi Çorum’dan sonra Amasya ve Tokat’ta bir süre kalmıştır.

Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in söz konusu ajanla ilgili anlatımı şöyledir:

 “Alexander Peck ile benim Bakan olarak bir hikayem var. Bir gün Amasya Belediye Başkanımız, bana telefon etti. "Buralarda bir Amerikalı geziyor, benden de bir randevu aldı." dedi. "Ne sorarsa not et, bana bildir." dedim. Sonra not etti ve bana gönderdi. Nüfus durumunu, Alevi-Sünni ayrışmasını soruşturmuş. Bir ihtilaf çıkarsa Alevi-Sünni arasında mı yoksa işçi-işveren arasında mı sağ-sol çatışması mı olur diye araştırmış. Sanki ihtilaf çıkartacak da neden arıyormuş gibi sorular sormuş.”

Katliamın zeminini, Alevilik ve solculuğun antipropagandası ile hazırlamayı amaçlarlar. Çorum Adli emanet deposundan silahlar çalınıp faşistlere dağıtılır. ‘Aleviler silahlanıyor’ diye söylenti çıkarırlar.

Şubat ayında yoksulluğa karşı bir miting yapılacaktır. Mitingde faşistler katliam hazırlığı yaparlar. Ancak bu hazırlık devrimciler tarafından fark edilip öğrenilir ve miting yapılmaz. Böylece provokasyon boşa çıkarılır. Fakat solcu olduğu bilinen esnafa, Alevi ailelere yönelik taciz ve tehditler de artmaya başlar.

15 Mayıs’ta bir kadın, oğluyla birlikte sokak ortasında vurulur. Vuranların kimliği belirsizdir… Belirgin olansa gerginliğin arttığıdır.

19 Mayıs öncesinde Gençlik ve Spor Bayramında şehirde “İslamcı Gençlik” imzalı bir bildiri dağıtılır.

"Müslüman namusuna sahip çık! 19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayasına kahpece ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor. Yine müslüman evladı kan ağlamaya kafir düzen tarafından soyularak, en müstehcen ve kepaze kılıkta teşhir edilecektir. Bin yıllık mübarek tarihimize bundan büyük bir leke sürülebilir mi? Kurtuluş Savaşında namusunu Yunan eli kirletmektense, ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey müslüman, düşün, süngüyle ama karnında çocuk çıkarken zihniyetle bu zihniyetin farkı ne? Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil müslüman sen de düşün... Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu hadis-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile, kanı ile, malı ile CİHAD edenlere..."

27 Mayıs’ta, yani 1 hafta sonra faşist şef Gün Sazak Ankara’da Devrimci Sol tarafından ölümle cezalandırılır. Bunun üzerine faşistler Çorum sokaklarında çoğunluğunu gençlerin ve şehirden olmayanların oluşturduğu bir kitle ile “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Kana kan, intikam” gibi sloganlarla yürüyüş yapıp, halka saldırırlar. Solcu ve Aleviler yine hedeftedir. Olayların tırmanışa geçtiği tarih de bu 28 Mayıs’tır işte.

Gün Sazak Çorumlu değildir. Çorum’da ölmemiştir. Cenazesi Çorum’a gelmemiştir. Fakat bizzat devlet eliyle Gün Sazak’ın ölümü üzerinden yaratılan bir dalgayla o gün hedefte olan Çorum’da katliam yapmak için adı kullanılmıştır. Bu öyle bir sunilik, öyle bir devlet dayatmasıdır ki, bugün bile Çorum katliamı ile ilgili sözlü-yazılı aktarımlarda katliamın nedenlerinden biri olarak Gün Sazak’ın ölümü sayılmaktadır.

HALK DİRENİŞİ

 29 Mayıs, Perşembe günüdür. Başta Ulu camii olmak üzere birkaç camide öğle namazı çıkışında faşist provokatörler “Aleviler cami yakacak”, “Aleviler camilere saldırıyor” diyerek ortamı germeye başlarlar.

30 Mayıs’ta şehirdeki devrimci demokrat güçler direniş ve sonrasında da taarruz kararı alarak bu süreci ölümlere rağmen halktan yana çevirirler. Çorum’u Çorum yapan da işte bu, örgütlü silahlanmış halk gerçeğidir.

O güne kadar Çorum’da var olan sol grupların arasında yer yer çatışmalara varan dağınık bir durum vardır. Belki de katliam için Çorum’un tercih edilmesinde bu dağınık ve birbiriyle çatışan güçlerin varlığı da faşizmin göz önüne aldığı bir ölçü olmuştur. Fakat, katliam sürecinin başlamasıyla birlikte kendi aralarındaki çekişmeleri bir yana bırakarak birleşik direniş hattını hızla oluştururlar. Halkın her kesiminin de katıldığı ve silahlı direnişin örgütlendiği direniş komiteleri, kuşkusuz ki katliamın boyutunu değiştirmiştir.

Halkın güvenliğini almak için hızla Direniş Komiteleri hayata geçirilir ve Alevi halkın yoğun olarak yaşadığı Milönü’nde barikatlar kurulur. Çünkü halktan 4 kişi silahla taranarak katledilmiştir. Tunceli’den Çorum’a olaylardan hemen önce atanan vali yaşanan her şeyin sebebi olarak halkın barikatını gösterir ve polis, asker, çeteler barikatın kaldırılması için seferber edilir. Tanklarla saldırmalarına rağmen başaramazlar. Halk bu barikatı kendi kararıyla kaldırır ve bunun yerine gece nöbetleri ile süreç devam eder.

Haziran ayı boyunca günler tacizler, tehditler, tek tek yaşanan ağır yaralamalı kimi zaman ölümlü saldırılarla ilerler. Aynı günlerde şehirde birçok yabancı yüz dolaşmaya başlamıştır. Çorum’a bağlantısı olan tüm yollar sivil-resmi faşistler tarafından tutulur. Barikatta nöbet tutarken, polisin panzerden açtığı ateşle yaralanan Süleyman Atlas, “tedavi ettireceğiz” denilerek halkın elinden zorla alınıp kaçılır. SSK Hastanesine götürülür. Hastanede günlerce işkence yapılır Atlas’a ve hayatını kaybeder. Yollar faşistler tarafından kesildiği için cenazesi köyüne bile götürülemez. Merkeze yakın Büyük Palabıyık köyünde defnedilir.

Süleyman Atlas’ın ölümü büyük bir öfke yaratır. Sol güçler öncülüğünde organize olan halk, taarruza geçer ve faşistler mahallelerden püskürtülerek temizlenmeye başlanır. Mahalleler, köy yolları derken son hedef SSK Hastanesidir. Uzun süren çatışmalar sonucunda hastane kontrol altına alınır. Süreç boyunca yaralanan birçok kişinin taşındığı hastanenin bir işkence merkezine çevrildiği de böylece ortaya çıkar.

4 Temmuz, katliamın ve direnişin en kanlı günü olur. İnşaatı devam eden Alaattin Camisinin Aleviler tarafından yakıldığı, Alevilerin Kuran sayfalarını yırttığı ve yaktığı, şehrin içme sularını zehirlediği gibi söylentiler, yine namaz sonrasında bir anda tüm şehre yayılır. Bunlar TRT haberlerinde de sunulur. Camiden çıkanlar “Kızılbaşlara ölüm!” sloganlarıyla her yere, herkese saldırır. Alevi Dedesi Veli Solmaz ve bir arkadaşı faşistlerce kaçırılır, işkence edilir ve şehrin ortasındaki fırında diri diri yakılır. Mahallelere giren faşistler, bir kısmı önceden işaretlenmiş evlere saldırırlar. Kadınlar, yaşlılar evlerinde işkenceye, tecavüze uğrar…

Alevi- Sünni inançlarından esnafın yanyana işyerlerinin bulunduğu Ulu Camii çevresinde Alevi esnafa yönelik yağma başlar. Bu yağmanın zenginleri bugün Çorum şehir merkezinde Tarihi Saat Kulesinin çevresindeki işyerlerinin sahipleridir. Milletvekilliği, belediye başkanlığı vb ile de ödüllendirilen Ahlatçılar en başta gelenlerdendir. Ahlatçıların katliam sırasında faşistlere silah ve her türlü lojistik desteği sağladığı Çorum’da bilinmektedir.

Fakat başta da söylediğimiz gibi halkın komiteler aracılığıyla yarattığı ve savunmadan saldırıya taşınan silahlı direnişle bu kapsamlı faşist saldırı da nihayet püskürtülür.

Resmi rakamlara göre 57 kişi katledilmiştir, bugün hala kayıp olan onlarca insan vardır. Kayıplara dair bir fikir edinmemizi sağlayan birkaç yetkilinin anlatımları da yine arşivlerin kuytu köşelerinde yer alıyor. Katliamdan kısa süre önce şehre tayin edilen polis memurlarının düşmanca tavırları kayıplar konusunda da belirleyici olmuş. Cesetlere ilişkin ihbarlar doğrultusunda olay yerine giden polislerin, ölen Alevi ya da sol görüşlü biri ise “ceset yok, yanlış/asılsız ihbar” bilgisi verdikleri bu anlatımlarda geçiyor. Kayıplarının solgun hatırasıyla büyüyen bir nesil var ve onlar bugün Çorum’un en hüzünlü yanıdır.

DAVA SÜRECİ Çorum katliamı sonrası yaşanan hukuki sürece değinmeden bu katliama yönelik resmi tavrın eksik anlatılmış olacağını düşünüyorum. Çok az bilgi olmakla birlikte katliamın özeti; Hukuki olarak baştan sona hukuksuzluktur.

12 Eylül’ün arefesinde yaşanan katliamla ilgili davaların tamamı Sıkıyönetim Mahkemelerinde görülmüştür. Açılan onlarca dosya öldürme, yaralama, hakaret, mala zarar gibi gerekçelerle ama yasadışı biçimde ayrı ayrı ele alınmıştır. Tek bir olay dosyası olarak ele alınmaması bu hukuksuzluğun maddi zeminini sağlamıştır. Bugün CMK’da (md-8) düzenlenmiş olan “bağlantı kavramı”; o gün yürürlükte olan CMUK’ta da benzer biçimde vardır. Yasa açıktır, yasadışılık yapıldığı da aynı derecede açıktır.

Sıkıyönetim Mahkemelerinin özel yetkili mahkemeler oluşu, devletin hukuksuzluğuna kılıf yapılmıştır. Dosyaların ayrı ayrı ve kişisel olarak ele alınmasının nedenleri sorgulanmalıdır. En temelde katliam ve cezasızlık politikası var elbette. Bununla birlikte, Çorum Katliamı üzerinden düşünürsek; davayı daha erken bitirme ve kamuoyu baskısı ve ilgisini hissetmeme isteği hukuksuzluğun nedeni olabilir.

Davanın Sivas, Gazi, Suruç, Ankara Gar Katliamı gibi toplumsal bir dava haline gelmemesi için uğraşılmıştır. Silahlı halk direnişinin yarattığı prestij kaybı ise asla göz ardı edilemez.

Çorum Katliamına ilişkin en son girişim 2021 yılında HDP’li 20 vekilin, katliamın tüm yönleriyle ilgili TBMM araştırması yapılması için önerge vermesidir. Önergenin akıbeti ile ilgili de bilgi bulunmuyor, reddedildiği düşünülebilir.

43. YIL!

 Çorum halkı 43 yıldır, ikiye bölünmüş bir şehirde, yaratılmış bir düşmanlıkla yaşıyor. Katliam sonrası hız kazanan ve toplumsal yaşamı nitelik açısından doğrudan etkileyen göçler devam ediyor. Gurur ve hüzünse hep yan yana, Çorum’da adaletle hakikat yan yana gelemediği için!

(03.07.2023 tarihinde yazılmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Söyleşi: Mansur Ayık'la yeni romanı Hiç Kimse'den yola çıkıp edebiyatı ve hayatı konuştuk...

https://www.edebiyathaber.net/mansur-ayik-toplumsal-curumeye-karsi-bir-yuzlesme-romani-yazmak-istedim/ Mansur Ayık: “Toplumsal çürümeye karş...